Müzeler için ”şehirlerin hafızası” tanımı kullanılır. Gerçekten de öyledir. Seyahat ettiğiniz bir şehir hakkında bilgi sahibi olmanın en iyi yolu o şehrin müzelerini ziyaret etmektir. Şehirler müzeler aracılığıyla hafızasında biriktirdiği bütün hatıralarını anlatır ziyaretçilerine. Hele ki ziyaret ettiğiniz şehir tarihi ve kültürüyle nam salmışsa size anlatacak çok şeyi var demektir. Evet, dünyanın en büyük metropollerinden biri olan Londra’nın size anlatacak çok şeyi var!
Londra, büyüklüğü, düzenli yaşamı ve görkemli mimarisi ile en büyük metropollerden biri. Elbette sadece mimarisi ile değil moda, sanat ve turizm konularında da dünya başkentleri arasında yerini almış durumda. Thames Nehri üzerine kurulan kent, Romalılardan bu yana ticari açıdan da oldukça değer taşıyor.
Yağmurun neredeyse hiçbir mevsim eksik olmadığı, adeta gri bir bulutu andıran ancak enerjisi oldukça yüksek bu şehre yolunuz düşerse gezilmesi gereken yerleri birkaç güne sığdırmakta zorlanabilirsiniz. Çünkü bu şehre gelmişken gezip görmek isteyeceğiniz pek çok park ve tarihi mekân bulunuyor.
Doğal güzelliklere şahit olmak isteyenler bir semt büyüklüğünde olan Hyde Park, Green Park, St. James Park veya Kensington Garden’ı ziyaret edebilirler.
Ancak tarihi eserleri ve yapıtları merak edenler için Londra British Museum mükemmel bir tercih olabilir.
Kuruluşu 1700’lü yıllara dayanan, eski çağ ve etnografya koleksiyonlarına ev sahipliği yapan Londra British müzesi şehrin en güzel müzelerinden bir tanesidir. Üstelik Londra’nın neredeyse ikonu halini alan müze, ev sahipliği yaptığı eserlerle şehrin en geniş tarihi dokusunu oluşturuyor.
Doğa bilimci olan Sir Hans Sloane’nin ölümüyle ardında bıraktığı 69.253 parça olduğu söylenen mirasının devlet tarafından korunması için gerekli bir alana ihtiyaç duyulması müzenin kurulma amacını oluşturmuş.
1753 yılında kurulan ve üç yüz yıllık bir tarih barındıran eserleri ile aynı zamanda dünyanın ilk kurulan müze unvanına da sahip Londra British Museum, Fransız mimari üslubu ile inşa edilmiş.
Müzenin giriş katında Kral 2. George tarafından kurulan krallık kitaplığı, 1. katında el yazmaları, madalyonlar, 2. katında ise Sloane’nin son derece kıymetli objeleri, tarihi antikaları, el yazmaları ve tarihi yapıtlardan oluşan eserleri bulunuyor.
1774 yılına kadar tek bir bina halinde olan yapıda İtalyanların gönderdiği antik Yunan vazolardan oluşan geniş ve değerli koleksiyon eklenince yer sıkıntısı sorunu yaşanmış ve 1874 yılında müzeye daha fazla eserin sığmayacağı düşünülmüş.
Bu sebeple genişletilme kararı alınmasına rağmen daha sonra bu fikirden vazgeçilerek müzeye yeni ek bir bina yapılmasına karar verilmiş. Böylelikle yapıya 1827 yılında Yunan tarzı kanatlar eklenerek genişletilmiş ve “Round Reading Room” adı verilen kitaplık bu alana taşınarak halka açılmış.
Müzede ayrıca çizgiler ve baskılar, madalyonlar ve sikkeler, eski çağ yapıtları ve etnografi bölümü olmak üzere dört alan sizi karşılıyor. Eski yapıtlar bölümü; Antik Roma, Mısır, Eski Yunan, tarih öncesi İngiltere ve ortaçağ eserlerinden oluşuyor.
Ayrıca müzede, Asubanipal’a ait Asur kabartmalarını, Sutton Huo Gemi mezarlığını, tunç ve fil dişinden yapılma Afrika heykelciklerini, Amithabba budasını, Mumyalanmış Kediyi, Mildenhall hazinesini, II. Ramses , Fundalıktaki Koç heykelini, Portland’daki vazoyu, Parthenon Heykellerini ve Mısırlılara ait hiyeroglif Reşit taşını görebilirsiniz.
Son olarak da müzenin üstü kapalı bulunan ilginç avlusunu gezerek müze turunuzu tamamlayabilirsiniz.
Kaynak:blog.prontotour.com
0 Yorum Yapıldı