Almanya’nın doğu sınırında bulunan Dresden, Elbe Nehri’nin kıyısındaki muhteşem konumuyla ve bünyesinde barındırdığı dünya çapında sanatsal değer taşıyan müzeleriyle Doğunun Floransa’sı olarak anılıyor. 2. Dünya Savaşı’nın yıkımını en üst düzeyde yaşayan şehir, % 80 oranında yerle bir olmuşsa da kısa sürede tüm yapılar ilk gün ki ihtişamıyla yeniden can bulmuş.
SEMPER OPERA
Alman Mimar Gottfried Semper tarafından 1841 yılında inşa edilen Semper Opera House, Dresden’de unutulmaz bir akşam geçirmek isteyen herkesin ilk tercihleri arasında yer alıyor. Dresden’in kalbi olarak değerlendirilebilecek Tiyatro Meydanı’nda yer alan Semper Opera, muhteşem mimarisi ve görülmeye değer ışıklandırmasının yanı sıra, hemen hemen her gün sahnelenen dünyaca ünlü operalarla da dikkat çekiyor. 1945 yılında büyük kısmı yıkılan görkemli yapının 1985 yılında zarar görmüş orijinal parçaları kullanılarak yeniden inşa edilmesi de yapının mimari açıdan daha da önem kazanmasına neden olmuş.
ZWINGER SARAYI
1710 – 1728 yılları arasında inşa edilen Zwinger Sarayı, Almanya’da geç barok mimarinin en güzel örnekleri arasında yer alıyor. Semper Opera gibi savaştan büyük ölçüde etkilenen Zwinger Sarayı, tıpkı Dresden’de bulunan diğer yapılar gibi aslına birebir uygun olarak yenilenmiş. Tarih boyunca mahkeme olarak ve çeşitli müsabakalar için kullanılmış olan Zwinger Sarayı, günümüzde sadece Almanya’nın değil tüm Avrupa’nın en önemli sanat galerilerine ve geçici sergilerine ev sahipliği yapıyor. Yapı, sergi ve galerilerden bağımsız bir şekilde adım adım gezilip tarihi dokunun ayrıntılarıyla keşfedilmesi gereken noktalardan.
FRAUENKIRCHE
Dresden denilince ilk akla gelen yapılardan biri de Frauenkirche’dır. Alman Mimar George Baehr tarafından 18. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen yapı, savaşın izlerini 21. yüzyıla kadar taşıması nedeniyle hayli ilginç bir öyküye sahip. Almanya’nın ikiye bölünmesi sonucu bir kriz haline gelen ve Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleşmesi sonucu ancak son haline kavuşturulan Frauenkirche, başlı başına bir sanat eseri olma özelliği sayesinde tüm dünyadan toplanan bağışlar ile restore edilmiş. Yapının 2. Dünya Savaşı boyunca gördüğü hasarlar nedeniyle verdiği kayıplar arasında John Sebastian Bach tarafından da kullanılmış olan dünyanın ilk orgu bulunuyor.
BİRA BAHÇESİ
Dresden’in görkemli ve estetik yapılarının yanı sıra pastoral bir güzelliğe sahip olduğunu; bu güzelliği de genel anlamda hemen yanı başından geçen Elbe Nehri’ne borçlu olduğunu daha önce belirtmiştir. Bu avantajın mümkün olan en iyi şekilde kullanılması da ünlü Bira Bahçesi sayesinde olmuş. Hayli geniş bir çimenlik alandan oluşan Bira Bahçesi’ne oturduğunuzda nehrin sağ tarafında kalan Old Town’ı doya doya seyredebilirisiniz. Hatta temmuz ve eylül aylarında Bira Bahçesi’nde bulunma şansı yakalarsanız, dünyanın en büyük açık hava sinemasının da tadını çıkarabilirsiniz.
BRÜHL TERRACE
“Avrupa’nın Balkonu” olarak da bilinen Brühl Terrace, sahip olduğu muhteşem Dresden manzarası nedeniyle turistler tarafından en çok tercih edilen noktaların başında geliyor. Şehrin parıldayan noktası Old Town’ı ve Elbe Nehri’ni tepeden gören Brühl Terrace, özellikle akşam saatlerinde muhteşem bir atmosfere bürünüyor.
Kaynak: blog.prontotour.com
0 Yorum Yapıldı