“Ben bir fotoğraf çekmek için aylarca dolaştığımı bilirim. İspanya’yı çok severim. Bu ülkede istediğim pozları çekebilmek için 10 bin kilometre yol katettim. Madrid‘de fotoğraf çekebilmek için öncelikle İspanya tarihini iyi bir tarihçi kadar öğrenebilmek gayreti ile yüzlerce eser okudum. Toplumu, insanları ve yaşayışlarını araştırdım. Ondan sonra fotoğraf makinama elimi attım ve bir foto muhabiri olarak çalışmaya başladım. Başarının sırrını öğrenmek istiyorsanız siz de bu yoldan yürüyünüz…”
Eugene Smith’in bu sözleri sanırım fotoğraf çekmeyi gerçekten yaşam biçimi haline getirmiş, ekipmanı olsun olmasın algısını ve bakış açısını her zaman uyanık tutabilen bütün fotoğraf meraklılarının ortak noktasıdır.
Yaşama dair her şeyi keşfetmektir fotoğrafın sağlaması. Bunun en güzel ve unutulmaz örneklerinden biri ise üstat Ara Güler’in Afrodisias Antik Kenti bulması ve dünyaya tanıtmasıdır. Olay şöyle gelişir;
1958 yılında bir baraj açılışını fotoğraflamak için Aydın’a geldiklerinde yollarını kaybeder ve Geyre beldesine ulaşırlar. Burada köylülerin Roma Dönemi kalıntılarının üzerinde oturduklarını, hayatlarını aslında bir antik kent üzerinde sürdürdüklerinin farkına varır ekip.Ara Güler, köyü ve burada yaşayan insanların gündelik hayatını fotoğrafladıktan sonra, İstanbul’a dönüp araştırmaya koyulur. Yaptığı araştırmalardan herhangi bir sonuç alamayınca da fotoğraflarını Times’a gönderir.
Keşfedilen bu benzersiz antik kentin fotoğrafları bütün dünyaya yayılınca arkeologların ilgi odağı olur. 1961 yılında Prof. Dr. Kenan Erim bölgede kazı çalışmalarına başlar ve muhteşem Afrodisias ortaya çıkar.
Afrodisias Antik Kenti, Yunan ve Roma dönemine ait arkeolojik sitlerin en önemlilerinden biridir. Ege Bölgesinin Menderes Vadisi’nde bulunan kent, Aydın ili, Karacasu ilçesi, Geyre Belediyesi sınırları içinde yer almakta ve 520 hektarlık bir alana yayılmaktadır.
Afrodisias M.S.II. yüzyıla kadar ufak bir köy olarak kalmış, M.S.II. yüzyılın sonlarında Augustus’un koruması altına girmiş ve dinsel bir merkez olduğu kadar, zamanın entelektüellerine ev sahipliği yapıp kültürel bir merkez olarak da ün kazanmıştır. Şehir, din adamları ile kalabalık bir güzel sanatlar ve edebiyat zümresini ağırlamış, burada açılan büyük ve tanınmış heykeltıraşlık okulu 600 yıl boyunca nice sanatçılara kapı açmış, Afrodisias’ın yüksek kalitedeki krem beyazı mermerinden nice eserler ve anıtlar yaratılmıştır…
Sanatın bu kadar güzel yoğrulduğu bu toprakların gerçek bir sanatçı tarafından keşfedilmesi aynı oranda güzel ve etkileyici değil mi?
Bu bölgede yer alan heykellerin farkını ancak gidip gördükten sonra insan anlayabiliyor. Bölgeden yetişen heykeltıraşların, sonrasında Roma’ya gitmeleri, dünya heykeltıraşlık tarihinin aslında nerede tam olarak başladığının ve geliştiğinin en büyük göstergesidir.
Mezar kapaklarından dönemin ileri gelenlerinin büstlerine ve sporcularının heykellerine kadar yapılmış olan tüm çalışmalarda; yüzlerdeki anlık ifadeler ve insan vücudunun anatomik farklılıklarını gözler önüne seren yüzlerce harika eserle karşılaşılmaktadır.
Afrodisias Antik Kenti’ni dolaşmaya başladığınız andan itibaren; doğa rotanızın ayrılmaz bir parçası olur. Agora’yı gezerken karşınıza çıkan İon tarzı binlerce sütunun hala yıllara meydan okuduğunu görürsünüz.
Afrodisias Antik Kenti içerisinde; Anadolu’nun en eski 3 katlı sahne binası olarak kabul edilen tiyatro M.Ö.1. yüzyılda azatlı bir köle olan Julia Zoilos tarafından yaptırılmış olup Tanrıça Afrodit ve kent halkına armağan edilmiştir.
Ayakta kalan Hamamlar, Odeon, Afrodit Tapınağı, Stadyum gibi yapıları gezerken zamanın nasıl geçtiğini anlamaz insan; tıpkı binlerce yıl öteden bu güne gelmiş bu kent gibi.
Kentin kuzeyinde yer alan stadyum, dünyanın en önemli antik yapılarından birisidir. Şehrin kuzeyinde olan stadyum 262 metre uzunluk, 50 metre genişlik ve 30.000 izleyici alabilecek kapasitede oturma alanına sahiptir.
Stadyumun elips planı etkinlikleri tüm seyircilerin rahatça izlenmesini sağlamayı amaçlamış. Genellikle atletizm ağırlıklı spor etkinlikleri için kullanılan stadyumlar, gerektiğinde halk oylamaları ve diğer yarışmalar içinde sık sık kullanılmış. Roma devrinde stadyum birçok atletizm müsabakalarına ve festivallere sahne olmuştur. Bu müsabakalar, Asya Minor’unda, Yunanistan’daki Olimpik ve Pythian oyunlarının bir modeli halindedir ve Yunanistan’daki aynı tip oyunlara verilen isimleri almışlardır. Bu Roma izninin alındığını gösterir ve bu iznin alınması onur işareti olarak düşünülmüştür. Sapa sağlam ayakta kalan bu harika eseri oturup seyretmenin ve burada oyunların nasıl yapıldığını düşünmenin keyfini yaşar insan..
Mimari fotoğraflar çekmekten hoşlanan herkesin bunu tarihle birleştirebileceği bir antik kenttir Afrodisias… Yapıların çoğunun hala ayakta olması insanı heyecanlandırdığı gibi binlerce yıl öncesine dokunabilmenin vermiş olduğu hazzın yerini de başka hiçbir şey tutmaz.
Yılın büyük bölümünde ılıman bir ilkime sahip olan bölgeyi hemen hemen her mevsim keyifle gezebilirsiniz. Hoş bir gezgin için tarihin mevsimi ve zamanı olmaz .
Bakış açısının, farklılığının ve algının yüksekliğinin bir fotoğrafçı için ne kadar önemli olduğunun göstergesidir aslında üstadın başına gelen bu olay. Akşam karanlığında herhangi bir insanın dikkatini çekmeyecek bir detay fark etmiş olması ortaya bu harika antik kenti çıkarmıştır.
Kaynak:blog.prontotour.com
0 Yorum Yapıldı