Ağırbaşlı yapısı, her daim sessiz ve kültür kokan sokakları ile Viyana, bir kere uğradınız mı mutlaka tekrar gitmek isteyeceğiniz şehirlerin başında geliyor. Uzun yıllar boyunca, bulunduğu bölgenin kültür başkentlerinden biri olmayı başarmış bu şehirde, başınızı nereye çevirseniz sanatın izlerini görmek mümkün.
SARAYLARA LAYIK
Viyana’da turistik bir geziye başlayacaksak, ilk durağımız şehrin abide-i harikası Belvedere Sarayı olmalı. Belvedere, aslında Yukarı ve Aşağı Belvedere olarak iki saraydan oluşan, 18. yüzyılda barok tarzında inşa edilmiş bir saray kompleksi. Aslen Savoy Prensi Eugene’in yazlığı olarak inşa edilen bu binalar ve muhteşem bahçeleri, şimdilerde Avusturya sanatının Orta Çağ’dan günümüze muhteşem koleksiyonunu sergileyen bir müzeye de ev sahipliği yapıyor. Ünlü ressam Gustav Klimt’in en büyük resim koleksiyonu da yine Belvedere’de bulunuyor. Yukarı Belvedere’den, aşağı kesimde kalan barok bahçelere doğru ilerliyoruz. Bu bahçeler; Fransa’daki Versailles Sarayı’nı inşa eden mimar André Le Nôtre’un öğrencisi Dominique Girard tarafından tasarlanmış. Aşağı Belvedere’e vardığımızda ise karşımıza Prens Eugene’in yaşadığı gösterişli saray çıkıyor. Belvedere Saray Kompleksi’nden, Rennweg Caddesi yönüne geçiyoruz ve turumuza Schwarzenbergplatz ile devam ediyoruz. Eskiden Viyana’nın şehir duvarlarının üzerinden geçtiği bu cadde üstündeki 19. yüzyıldan kalma fıskiye Hochstrahlbrunnen, 1873 yılında Viyana’nın su dağıtım sistemine kavuşmasını kutlamak için yapılmış. Fıskiye üzerinde, yılın her günü için bir çeşme bulunuyor. Bu jet çeşmelerin etrafındaki yedi adacık da haftanın yedi gününü simgeliyor. 24 ek çeşme bir gündeki saatleri ve 30 adedi ise bir aydaki günleri simgeliyor. Hochstrahlbrunnen’in hemen arkasında ise Viyana çevresindeki muharebelerde hayatını kaybeden Sovyet askerleri anmak için 1945 yılında yapılan Kızıl Ordu Anıtı’nı görüyoruz.
Schwarzenbergplatz’ın bir ucunda bulunan Fransa Elçilik Binası’ndan gözlerimizi alabilirsek, turumuza devam edeceğiz. Cadde üzerindeki en ilginç yapılardan biri olan elçilik binası, Paris’teki Galeries Lafayette tasarımıyla tanınan Fransız mimar Georges Chedanne tarafından yapılmış. Art nouveau tarzındaki bina, yapıldığı 1904-1912 yıllarında Viyana’daki hiçbir binaya benzemiyormuş ve halk binanın oryantalist bir tarzı olduğunu düşünmüş. Hatta o dönemler Fransızların İstanbul’daki elçilik binaları için düşündükleri tasarımı yanlışlıkla Viyana’da uyguladıkları dedikodusu bile çıkmış!
Elçilikten ayrıldıktan sonra yönümüzü Karl Kilisesi’ne çeviriyoruz. Karl Kilisesi, özellikle girişinde dikili olan ve Roma’daki Traianus Sütunu’nu andıran iki sütunuyla ünlü. Karl Kilisesi’nin önündeki parkı geçince ise karşımıza, dünyanın en iyi müzik binalarından biri olan ve Viyana Filarmoni Orkestrası’nı da içinde barındıran Musikverein çıkıyor. Onun hemen yanında yükselen Künstlerhaus’un sergi salonlarında ise Avusturyalı Sanatçılar Birliği’nin eserlerini görebiliyor ve sanata doyabiliyoruz.
YENİ BİR SANAT HAREKETİ
1897 yılında, bir grup Avusturyalı ressam, heykeltıraş ve mimarın bir araya gelmesiyle kurulan Secession Hareketi’ni temsil eden aynı isimli yapı, Viyana’nın sanatı temsil eden en güzel binalarından. Her biri farklı sanat akımlarından gelen Gustav Klimt, Koloman Moser,
Josef Hoffman, Joseph Maria Olbrich ve Max Kurzeil gibi ünlü sanatçıların dahil olduğu hareket, Avrupa sanatına empresyonizm kadar katkı sağlamasa da, ülkedeki sanatçıların bir çatı altında toplanmasına önayak olması açısından büyük önem taşıyor. Bu hareketin en önemli simgesi ise art nouveau sergileri sunmak için açılan ve hala daha çeşitli sanat şovlarına ev sahipliği yapan Secession binası. Viyana sanatının köklerini temsil eden bu binanın hemen yanında ise bir başka ‘sanat tarzı’ bizi bekliyor: Viyana’nın en popüler pazarlarından Naschmarkt. Taze egzotik meyve ve sebzeler, bitkiler ve diğer yerel ürünleri bulabileceğiniz bu pazarı Avusturya mutfağında kullanılan lokal malzemeleri görmek için ziyaret etmenizi tavsiye ediyoruz. Pazar içerisinde ve çevresinde, Avusturya’dan Asya’ya pek çok farklı mutfaktan yemekler sunan restoranlar da mevcut. Naschmarkt bölgesinin en dikkat çekici noktası elbette ki tek başına pazar değil. Linke Wienzile 40 adresindeki Otto Wagner’in art nouveau şaheseri kabul eden muhteşem Majolikahaus binası ve Linke Wienzele 38 adresindeki Haus mit Goldverzierungen (Altın Süslemeli Ev) de görülmeli. Her ikisi de mimari açıdan bizlere göz zevki yaşatan bu cepheleri süslü yapılar, Viyana’yı güzel kılan şeylerin başında geliyor.
MÜZELER BÖLGESİ
Açıkhava turumuz bitince, Secession binasına geri dönüyoruz ve buradan Getreidemarkt bölgesine doğru ilerliyoruz. Yolun sonunda bizi Museums Quartier karşılıyor yani Müzeler Bölgesi. Hem sanat hem de yeme-içme fırsatları için çok iyi olan bu bölgedeki barok ve modern binalarda pek çok müze, bar ve restoran bulmak mümkün. Müzeler bölgesinin ana giriş kapısı kabul edilen Maria-Theresien-Platz Meydanı üzerindeki Sanat Tarihi Müzesi ve Doğal Tarih Müzesi, Avusturya’nın ve dünyanın seçili noktalarının sanat akımlarını, sanat eserlerini görme ve ülkenin doğal tarihini yakından tanıma şansı veriyor. Müze gezimizden sonra Viyana’nın tarihi sokaklarında bir gezintiye çıkıyoruz. Spittelberg bölgesindeki küçük sokaklar ve tarihi binalar, öğleden sonrası için çok iyi bir gezinti noktası oluşturuyor ve bu şekilde Viyana’nın huzurlu doğasını da keşfetmiş oluyoruz. Spittelberg’deki geziden sonra Museums Quartier’in iç avlusuna geri dönüyoruz ve önümüze Modern Sanat Müzesi’nin merdivenleri çıkıyor. Kısa (veya içinizdeki sanat aşkına bağlı olarak uzun) bir müze ziyaretinden sonra Breite Gasse’den Siebensterngasse arasında uzanan tramvay yolunu takip ederek dolaşıyoruz. Günü sonlandırmak için bu bölgedeki şık ve lokal restoranlar ve göz zevkimizi okşayan sanat galerileri gibisi yok! Eğer noel zamanıysa, yine aynı alanda kurulan, Viyana’nın en güzel noel pazarlarından birine de rastlayabilirsiniz.
Kaynak:blog.prontotour.com
0 Yorum Yapıldı