‘’AŞIK’’ GELLERT TEPESİ’NİN, GÖZÜNÜ KIRPMADAN İZLEDİĞİ ‘’MAŞUK’’ TUNA NEHRİ
Geçmişe bakıldığında medeniyetlerin, yerleşim yeri olarak hep su kenarlarını seçtiği görülmüştür. Tabii o zamanlar, şimdiki olanaklar olmadığı için insanlar, yaşamlarını sürdürebilmek adına sadece tarım ve hayvancılıkla ilgileniyor ve bu nedenle suya yakın yerlere yerleşiyorlardı.
Günümüzde ise birçoğumuz için halen bir şehri yaşanabilir kılan unsurlardandır deniz veya nehre kıyısı olması… İlişkilerde önemli bir ortak özellik olarak varsayılarak, şarkı sözlerine bile yansımıştır.
İşte, sizi Budapeşte’ye aşık edecek, ‘’ben burada yaşarım’’ dedirtecek en önemli özelliklerinden biridir Tuna Nehri. Berrak mıdır? Hayır! Aşkta mantık aranmaz lafını doğrularcasına bazen dibindeki çamurun kalkmasından alır koyu, bulanık rengini; bazen de yeşil olur günü gününe uymayan insan misali. Bu yazıyı okuyan ve hele de İstanbul Boğazı’nı seyre aşina kişiler soracaktır ‘’Gökyüzünün rengi yansıyıp da hiç mi mavi olmaz bu Tuna?’’ diye… Olur, olur da rivayete göre sadece aşıklara mavi görünür Tuna Nehri.
10 farklı ülke toprağından geçerken, buradaki 120 ırmaktan beslenen Tuna Nehri’nin en güzel göründüğü şehirdir Budapeşte. Ve bu muhteşem manzaranın seyredileceği en doğru yerdir Gellert Tepesi. Elizabeth Köprüsü’nün karşısında kalan bu yer, şehrin en yüksek noktalarından olduğundan tüm güzelliğiyle önünüze serilir Budapeşte. Hatta bakarken bu gerçek mi diye kuşkuya düşebilirsiniz. Çünkü çevresine nakış gibi işlenen tarihi binaları ve üzerinden geçen köprüleriyle görsel şölen niteliğindeki tablo bütünlüğünü bozmamak için Tuna Nehri bile öylesine durgundur ki akmıyor gibi gelebilir.
Gellert yani Aşıklar Tepesi adına yakışır bir romantizm yaşatır, yeşilin binbir tonunun arasından seyredeceğiniz manzarasıyla… Daha bir sıkı sarılırsınız sevgilinize, Buda ve Peşte gibi ayrı düşmek istemezcesine.
Bir yeri, güzelliği kadar yaşanmışlığı da anlamlı kılar diyerek gelelim Gellert Tepesi’nin hikayesine… Pagan inancıyla hayatlarını sürdüren Macarlara, Hristiyanlığı yaymak üzere gelen Aziz Gellert adını vermiştir bu tepeye. Hristiyanlığı reddeden halk tarafından, içi çivi dolu olan bir fıçıya konulup, tepeden aşağıya doğru yuvarlayarak öldürürler bu din adamını. Yıllar sonra Hristiyanlığı kabul eden Macarlar, Aziz Gellert’i unutmayıp, bu tepeye heykelini dikerler ve şehri kutsadığına inanırlar. Şimdilerde yaşansa, intikam temalarıyla süslenerek şehir efsanesi haline getirilecek ve seriler halinde beyaz perdeye yansıyacak bu olay, tüm naifliğiyle tarihte yerini bulmuş ve Aziz Gellert’in elindeki Haç ile şehri kutsadığına inanılmıştır. Ne de olsa din adamı, kin barındıramaz içinde diye de düşünmüş olabilirler.
Yine bu tepenin bir diğer ünlü heykeli ise zirvede tüm ihtişamıyla duran 14 metre yüksekliğindeki Özgürlük Anıtı’dır. Anıt 1945 senesinde, ülkeyi Almanların elinden kurtaran Rus askerleri adına dikilmiştir. Elindeki defne dalını yukarıya kaldırmış kadın figürü bulunan anıtta daha önceden Rus askerlerinin de heykelleri bulunmaktaymış ama komünizmin yıkılmasıyla bu heykeller ortadan kaldırılmış.
Gellert Tepesi’nde ayrıca bir kaya kilisesi, ünlü Gellert Oteli, Osmanlı’nın 1550 yıllarında inşa ettirdiği ve Sokullu Mustafa Paşa döneminde genişletilen Türk stili hamamlar arasındaki en tanınmışı Rudas Hamamı bulunmaktadır.
Kaynak: blog.prontotour.com
0 Yorum Yapıldı